Türkiye'de son yıllarda çocukların suça sürüklenme oranı alarm verici bir düzeye ulaştı. İçinde bulunduğumuz yüzyılda, 612 bin 651 çocuk, çeşitli sebeplerle suç işleme potansiyelini taşıyor. Çocukların suça itilme nedenleri arasında sosyal sorunlar, ailevi problemler ve çevresel faktörler önemli bir yer tutuyor. Peki, bu durum genç nesillerimizi nasıl etkiliyor ve toplumsal dinamiklerimize ne tür bir zarar veriyor? İşte bu kritik soruların yanıtlarını arıyoruz.
Çocukların suça sürüklenmesi, birçok karmaşık sosyal, ekonomik ve kültürel faktörün sonucudur. Aile yapısındaki değişiklikler, göç, ekonomik zorluklar ve okul ortamındaki olumsuzluklar, çocukları suça iten etkenler arasında öne çıkıyor. Çalışmalara göre, düşük gelirli ailelerde yaşayan çocuklar, suça yönelme konusunda daha fazla risk altındalar. Sosyal dönüşümlerin hız kazandığı böyle bir ortamda, gençlerin ihtiyaç duyduğu sevgi ve ilgi, kimi zaman yeterince karşılanamıyor. Bunun sonucunda, bu çocuklar kendilerini kabul görme arayışında bulacakları alternatif yolları tercih edebiliyorlar.
Bunun yanı sıra, internet ve sosyal medya, genç bireylerin yaşamlarını derinden etkileyen faktörlerden biri. Çocuklar, sanal dünyada maruz kaldıkları olumsuz içerikler ve sosyal çevrenin baskısı nedeniyle, suça daha yatkın hale geliyorlar. Hemen herkesin erişebildiği bu platformlar üzerinden yayılan yanlış bilgiler ve kötü örnekler, çocukların zihinlerini bulandırarak suça yönelmelerine sebep olabiliyor. Bu durum, sadece bireysel olarak değil, toplumsal düzeyde de bir sorun haline geliyor.
Bu sorunun çözümü, yalnızca yasa koyuculara ve devlet otoritelerine yüklenebilecek bir mesele değil. Aileler, eğitimciler ve toplumun diğer kesimleri de bu konuda sorumluluk almalıdır. Ailenin, çocukların güvenliğini sağlama ve sağlıklı bir ortam sunma konusunda çok büyük bir rolü vardır. Anne babalar, çocuklarla açık ve şeffaf bir iletişim kurarak onların duygularını anlamalı ve ihtiyaçlarını dikkate almalıdır. Okul ortamı, çocukların kendilerini geliştirebilecekleri bir alan sunmalı, öğretmenler ise çocukların dikkatini dağıtan unsurlardan uzak durarak eğitim süreçlerini kamusal ve sosyal değerlere uygun hale getirmelidir.
Devlet ise, sosyal hizmetlerin yanı sıra rehabilitasyon programları ve suça sürüklenen çocuklara yönelik projeleri hayata geçirmelidir. Kaynağı belirsiz sosyal yardım projeleri yerine, çocukların ihtiyaçlarına yönelik özel programlar oluşturmak, erken müdahale fırsatlarını artırabilir. Ayrıca, özellikle dezavantajlı bölgelerdeki çocuklar için sosyal etkinlikler ve eğitim programlarının teşvik edilmesi, onlara yeni ufuklar açabilir. Toplum olarak suça sürüklenmiş çocuklara karşı şefkat ve empati ile yaklaşmalıyız; çünkü onların geleceği, hepimizin geleceğidir.
Sonuç olarak, 612 bin 651 çocuğun suça sürüklenmesi, toplum için büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu sorunun üstesinden gelebilmek için önce farkındalık yaratmalı ve ardından harekete geçmeliyiz. Çocuklar, en değerli varlıklarımızdır ve onlara daha iyi bir gelecek sağlamak hepimizin görevidir. Yerel yönetimlerin, ailelerin, eğitimcilerin ve toplumun tüm bireylerinin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi, bu sorunun çözümünde atılacak en önemli adımlardan biridir. Bizim geleceğimiz, kendi çocuklarımızın geleceği ile doğrudan ilişkilidir. Onlara umut ışığı olmayı ve başarılı bir geleceğe adım atmalarına yardımcı olmayı unutmamalıyız!